(9 Ocak 1778 – 29 Kasım 1846)
Kısaca Dede Efendi diye anılan Hammamizade İsmail Dede Efendi, İstanbul’da Şehzadebaşı’nda doğmuştur. Babası Süleyman Ağa uzun yıllar Vezir Cezzar Ahmet Paşa’nın mühürdarı sıfatıyla Filistin, Lübnan ve diğer ülkelerde bulunur. Kesriyeli olan Süleyman Ağa görevi sonrası İstanbul’a yerleşerek Şehzadebaşı’ndaki Acemoğlu Hamamı’nı gelir sağlamak maksadıyla satın alır. Bu yüzden kendisine son yıllarında “Hammamî” (hamamcı) ve oğluna da “Hammamîzade” denmiştir.
Süleyman Ağa İstanbul’da Rukiyye hanım’la evlenir ve İsmail dünyaya gelir. Kurban Bayramı’nın ilk günü dünyaya geldiği için kendisine İsmail adı verilmiştir. Vefatı da yine Kurban Bayramı’nın ilk günü olacaktır. İsmail 3-4 yaşlarındayken, Süleyman Ağa Acemioğlanlar Hamamı’nı satar, Altımermer’de Kurusebil Mahallesi’nde Çavuş Hamamı’nı ve bu hamamın yakınlarındaki bir evi satın alır.
İsmail, Hekimoğlu Alipaşa Camii bitişiğindeki Çamaşırcı Mektebi’nde ilk öğrenimini tamamlar. Bu mektepte sesinin güzelliği ve musiki istidadı dolayısıyla ilahicibaşılık etmiştir. O tarihte Anadolu Kesedarı bestekâr Uncuzade Mehmed Emin Efendi’nin de çocuğu aynı mektebe gitmektedir. Bu fırsatla İsmail’i dinleyen Uncuzade, Onun kabiliyetini anlar ve kendisine evinde musiki meşketmeye başlar. İsmail ilkokuldan sonra 7 yıl hem Uncuzade’den musiki öğrenmiş hem de bu müddet içinde hocasının vasıtasıyla Başdefterdarlığın (maliye bakanlığı) başmuhasebe kalemine katip muavini olarak devam etmiştir. Bu arada haftada iki gün Yeni kapı mevlevihanesi’ne devam eder ve Şeyh Ali Nutki Dede’nin derslerine girer.
Ali Nutkî Dede’nin el yazısıyla elimizde mevcut Defter-i Dervişan’a nazaran İsmail 3 Haziran 1798’de Mevlevi çilesine başlamış, 27 Temmuz 1798’de sema meşkini bitirmiş, 27 Mart 1799’da süresi dolmadığı halde meşâyih kararıyla çilesini tamamlamış sayılarak 21 yaşında “Dede” ünvanına hak kazanmıştır.
Süleyman Ağa, İsmail çileye girdikten az sonra1789 sonbaharında vefat eder. İsmail babasından kalan hamamı satar ve parasını az zamanda sefih bir hayat yaşayarak harcar. Çilesi sırasında bestelediği, “Zülfündedir benim baht-ı siyahım” dizesiyle başlayan buselik şarkı, İstanbul’un musiki çevrelerinde bestecisinin adı üstünde büyük bir merak uyandırır. Ünü kısa sürede bütün kente yayılan şarkı sarayda da okunur. Kendisi de besteci olan Sultan III. Selim, şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi dervişi tarafından bestelendiğini öğrenince, onu saraya çağırtarak eseri bir kez de kendisinden dinler ve beğenerek bir kese altın verilmesini emreder. İsmail aldığı bu bir kese altını, sattığı hamamın parası karşılığı olarak götürüp kendisine gönül koyan annesine vermiştir.
Zülfündedir benim bâht-ı
siyâhım
Sende kaldı gece gündüz nigâhım
İncitirmiş seni meğer ki âhım
Seni sevdim odur benim günâhım
Aşkını gönlümde saklarım
nihân
Gizlice gizlice ağlarım hemân
El gibi cefâdan eylemem fegân
Seni sevdim odur benim günâhım
Çilesi tamamlandıktan sonra “Dede” ünvanını alan İsmail Yenikapı Mevlevihanesi’nde hücre sahibi olarak musiki meşklerine başlar. “Ey çeşm-i ahu” diye başlayan Hicaz Nakış bestesini huzur-ı Hümayun’da okuyarak tekrar ihsan-ı şahane ve haftada iki defa saray fasıllarına hanende olarak katılması için irade alır. “Müştak-ı Cemalin” diye başlayan Sûzinak bestesi ile padişaha şükranlarını bildirir.
1802’de saraydan bir hanımla evlenir ve Akbıyık semtinde kiraladığı bir eve yerleşir. Bu sıralarda musahib-i şehriyari olmuştur.
Bu yıllarda Dede, pek sevdiği insanların ardarda kaybıyla manevi bakımdan iyice sarsılır. 1804 Ağustosunda pek sevdiği şeyhi Ali Nutki Dede 42 yaşında vefat eder. Kardeşi ve Dede’nin ney hocası Abdülbaki Nasır Dede, bestekârımızın her zaman devam ettiği Yenikapı Dergahı’na şeyh olur. Dede’nin 1802 sonlarında doğan ilk çocuğu, Salih 1805 sonlarında 3 yaşında ölür. Salih’in mezar kitabesi şöyledir: “Musahib-i Şeyhyari Hammami-zade İsmail Dede’nin oğlu merhum ve mağfur Mehmed Salih dede’nin ruhu için”… “ Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde” Bayati bestesiyle oğlunun kaybından doğan duygularını dile getirir. 29 Mayıs 1807’de III.Selim tahttan indirilir. Bu olayın Dede’yi ne derece perişan ettiği tahmin edilebilir. 29 yaşına gelen bestekârın musahib-i şehriyariliği de son bulur. Ertesi yıl III. Selim Şehit edilir. Fakat aynı gün yerine geçmiş olan IV. Mustafa da tahttan indirilerek yerine kardeşi II. Mahmut geçer.
III. Selim gibi bestekâr ve şair olan II. Mahmut’un tahta çıkmasından sonra Dede Efendi saraya devama başlar. 1812’de yine musahib-i şehriyari payesini alır. Bir müddet sonra da sarayın yüksek görevlerinden olan “müezzinbaşılık” makamına getirilir. 1818 yılında kendisine saraya yakın Akbıyık semtinde bir ev tahsis edilir ve vefatına kadar 28 yıl bu evde yaşar. Bugün Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği tarafından restore edilen ve müze olarak korunan Dede Efendi Evi Ahırkapı Sokak 17 numarada bulunmaktadır. II. Mahmut’un 1838’e kadar süren 31 yıllık saltanatı boyunca, devrin en gözde bestekârı olarak şöhreti artar. Bu ikinci büyük koruyucu da öldüğü zaman 61 yaşına gelmiştir.
16 yaşında tahta çıkan II. Mahmut’un oğlu II. Abdülmecid batı musikisi eğitimi aldığı için Türk musikisine ilgisi zayıftır. Fakat babasının çok sevip saydığı Dede’yi sarayda muhafaza eder, hürmet ve himayesini eksik etmez. Ama saraydaki havanın birdenbire alafrangalaşmıştır. Batı müziği zevkiyle yetişen yeni padişah zamanında Türk müziğinin, saraydaki varlığını eskisinden farklı olarak ancak resmi bir ilgiyle sürdürür hale gelmesi, Dede’nin bu çevreden uzaklaşmasına yol açar. 7 yıl sonra 1846’da İsmail Dede Efendi hacca gitmeye karar verir, talebelerinden Dellâlzade İsmail ve Mutafzade Ahmet Efendilerle Hac yolculuğuna çıkar. O günlerde başlayan bir salgında koleraya yakalanır ve 29 Kasım 1846 günü sabaha karşı Mina’da vefat eder. Cenazesi büyük bir cemaatle kaldırılır ve Hazret-i Hatice’nin kabrinin ayakucuna defnedilir. Türk Musikisinin bu müstesna bestekârı, o mukaddes topraklarda, Mekke’de yatmaktadır.
Dede Efendi, Dellâlzade İsmail Efendi, Eyyubî Mehmet Bey, Zekai Dede gibi pek çok talebe yetiştirmiştir. Dede’nin eserleri Zekai Dede, Dr. Subhi Ezgi, Ahmet Irsoy gibi talebeleri vasıtasıyla devrimize ulaşmış ve notaya alınmıştır. Dede’nin eserlerini tamamen öğrenip öğretenler arasında Çilingirzade Ahmet Ağa, Mutafzâde ve Yağlıkçızâde Ahmet Efendi de vardır. Dede’nin diğer talebeleri arasında Haşim Bey, Hacı Arif Bey, Nikoğos Ağa, Behlül Efendi, Hafız Hamdi Efendi, Vahib Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi ve torunu Rifat Bey sayılabilir ki bunların hepsi üstat müzisyenlerdir. Dede’nin kendisinden sonraki bestekârlara tesiri zamanımıza kadar sürmüştür.
Dede’nin bestelediği 500’den fazla eserden bugün elimize ulaşanların sayısı ancak 280 kadardır. Bunların başında 6 Mevlevi Ayini gelir. 15 yıl içinde bestelenen bu ayinlerin ilk beşi Yenikapı, sonuncusu (Ferahfeza) Beşiktaş Mevlevihane’sinde ilk defa okunmuştur. Bu ayinlerin hepsi II. Mahmut zamanında bestelenmiştir. İlk ayinini 46 yaşında bestelemiştir.
Dede Efendi Arabankürdî, Hicazbûselik, Sâbabuselik Nev’eser ve Sultâniyegâh makamlarını ilk defa bulmuş ve kullanmıştır.
Başlıca eserleri arasında: sabâ, nevâ, bestenigâr, sabâbuselik, hüzzam, ısfahan (kayıp), ferahfeza makamlarında ayinleri, sultanîyegâh, arazbar, bestenîgâr, nevâ, ırak, sabâbuselik, hicazbuselik, hisarbuselik, evcbuselik, rast-ı cedid ve ferahfeza makamlarında takımları, Kömürcüzade Mehmed Efendi ile neveser, pesendide, şevkefza; Dellâlzade İsmail Efendi ile ortaklaşa buselik takım, Şakir Ağa ile ortaklaşa Ferahnak Takım; Eyyubî Mehmed Bey ile ortaklaşa Mâhûr Takım; Rast Kâr-ı Natık, Rast Kâr-ı Nev; 70’e yakın Peşrev; kâr, beste, ağır semai, yürük semai, şarkı, durak, tevşih, ilahi formlarında eserleri sayılabilir.
Dede Efendi bestekâr olarak büyük bir dâhidir. Zayıf nitelikli herhangi bir eseri görülmemiştir. Eserleri Türk Musikisinin şaheserleri olarak nitelenmiştir. Dede Efendi’nin şöhreti iki asırdır ölümsüz bir şekilde günümüze gelmiş Türk Müziğinin ve kültürümüzün dönemeç taşlarından biri olarak tarihteki yerini almıştır.
Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
Dede Efendi Evi’ne konuk olabilirsiniz
Sultanahmet Cankurtaran’da Ahırkapı’ya doğru giderken Akbıyık Camii’nin hemen karşı köşesinde Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin aşı boyalı tarihi evi karşınıza çıkar.
İsmail Dede Efendi 1818 yılında kendisine II. Mahmut tarafından saraya yakın olması için tahsis edilen bu evde 1846 yılındaki vefatına kadar 28 yıl yaşamıştır. Daha sonra boş kalan, bir müddet göçmen ailelerin barındığı ve peşinden Akbıyık Karakolu olarak kullanılan ev daha sonra metruk halde yıkılmaya terkedilmiş ve Dede Efendi’nin hatıraları kaybolmuştur. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği (TÜRKEV) tarafından 1978 yılında Dede Efendi’ye ait olduğu yeniden tespit edilen ev 18 yıllık bir süreçte dernek kaynaklarıyla restore edilir ve Türkiye’nin ilk musiki müzesi olarak hizmete açılır. Halen dernek merkezi ve müze olarak kamu yararına hizmet vermekte olan bina Dede Efendi Evi’nin selamlık kısmıdır. Harem binası yıkılarak kaybolmuştur. Restitüsyon projesi ve uygulaması Prof. Dr. Cengiz Eruzun tarafından yapılan ev İki kat ve bir bodrum kattan oluşmakta, üst katta üç oda ve bir sofa, alt katta bir oda, etkinlik salonu ve bir açık avlu bulunmaktadır.
Dede Efendi Müze Evi’ni salı, çarşamba, cuma, cumartesi günleri saat 11.00 ile 17.30 arasında ziyaret edebilirsiniz.